Dünya Günü Atölyesi: Dünyanın Sözcükleri Yayında!
“Merhaba insanlar, ben Dünya Gezegeni. Sizinle yakın zamanda tanıştık ama benim hikayem çook eskilere dayanıyor. Bundan 4,5 milyar yıl kadar önce güneşin etrafında dönen o kaya parçalarından meydana geldim. Siz hep diyorsunuz ya; “Her şey bir toz bulutuydu” diye. Ben o toz bulutlarını gördüm, hepsiyle bir tanışıklığım var.
Çok sıcaktım o zamanlar, lavlardan başka bir şey yoktu üzerimde. Şimdi bitecek diye endişe duyduğunuz sular da yoktu. 20 milyondan fazla göktaşı yağmuruna maruz kaldım, tüm bu suları onlar getirdi. İçtiğiniz bu sular size ulaşmak için bir meteorun içinde kilometrelerce yolculuk yaptı. Oldukça heyecan verici bir büyüme hikayesi değil mi benimki?
O zamanlar güneşin etrafında altı saatte falan dönüyorum. Yeni doğmuşum, heyecanım hızım yerinde. Şimdi ise; size bir türlü yetmediğini söylediğiniz 24 saatte evimde, galaksimde, güneşin etrafında dönüp duruyorum. Evim demişken, size ev olmam da söylediğim gibi epey yeni. Sizinle daha birkaç bin yıl önce tanıştık. Yakın arkadaş olabilmek adına benim için daha çok kısa bir zaman bu. Ama sizi sevmiyor değilim, beni mutlu ettiğiniz zamanlar oluyor. Yaşadığım süre boyunca hem size hem de üzerimdeki tüm canlı ve cansız varlıklara yuva olmak istiyorum. Ama son birkaç yıldır çok kolay olmuyor bu, beni zorlayan bazı şeyler var.
Mesela ateşim gün geçtikçe yükseliyor, sularım kirleniyor. Sizinle arkadaş olmayı çok istiyorum, size bir sürü hediyeler sundum. Evet, karşılık beklememiştim ama canımı yakma hallerinize de saracak bir yara bandım yok bugünlerde. O yüzden bana biraz iyi davranmanızı istiyorum arkadaş olabilmek için.
İyi davranmanız derken, aslında şunu demek istedim: Bereketli bir hayat sürebilmeniz için bir sürü ağacım var, bir sürü meyvelerim var, bir sürü tohumlarım var. Ve siz çokça tüketerek ve bazen çokça ısrarcı olduğunuz aç gözlülüğünüzle ağaçlarıma, sularıma zarar veriyorsunuz. Halbuki sizin yaşam kaygınızı hafifletecek şeyler bu ağaçlar, sular, toprak, hava… Aç gözlüsünüz demek istemezdim ama ben şöyle bir bakınca öyle demeden de duramadım. Aslında ben birbirimizi suçlamadığımız bir yerden bakmak, birbirimizi şefkatle kucaklamak istiyorum. Sonuçta sadece siz yoksunuz üzerimde. Aslında en çok istediğim şey paylaşmak çünkü benim sahip olduğum şeyler de sizin sahip olduğunuz şeyler de tam anlamıyla bize ait değil. Onları güzel bir şekilde paylaşmak için varım.
Bir yandan evet zorlandığım şeyler oluyor ama bana iyi gelen taraflarınız da var. Özellikle umutlandığım kendimi iyi hissettiğim anlar… Mesela ağaç diktiğiniz zamanlar. Beni canlandırmaya çalışan, ağaçlar diken, tohumlar eken, temiz sularla bu ağaçları sulayan insanlar da var aranızda. Mesela çocuklar var, gençler var… Ahh, size sunduğum bu tüm misafirliğin adil olması için çalışan insanlar var bir de.
Bu arada sundum diyorum da, o da bir garip aslında ben size bir şey sunmuyorum. Siz varsınız, başka canlılar var ben varım hepimiz biriz. Bu üzerimdeki deneyiminiz aslında bir, birarada yaşama deneyimi. Tarihte bunu yapabildiğiniz zamanlar da oldu, gördüm. Ama çoğu zaman unutuyorsunuz sanırım bu deneyiminizi ya da birbirinize aktarmıyorsunuz. Oysa üzerimde yaşayan diğer canlılara bakarak bu deneyimi yeniden hatırlayabilirsiniz.
Size birkaç örnek vermek isterim bununla ilgili. Kuşlar mesela, ne kadar güzel bir ahenkle bir arada, aynı hedefe doğru ilerleyebiliyorlar. Bir kış günü üzerinize yağan kar tanelerine çevirin yüzünüzü! Nasıl da sessiz ve birbirine dokunmadan, zarar vermeden usulca konuyor yeryüzüne her biri. Açan çiçeklere bakın, siz hiç çiçeklerin açarken bana zarar verdiklerini gördünüz mü? Veya ağaçlar, köklerini asla unutmuyorlar, köklerinden aldığı güçle yukarı doğru uzuyor, göğe doğru yükseliyorlar. Hatta Kaju ağaçları var, göğe doğru yükselmenin yanında yan yana büyümenin kıymetini de hatırlatıyorlar size. Aynı topraktan geldiklerini hatırlayarak yan yana büyüyorlar. Ve bir ormanın tepesinden baksanız; ağaçların birbirlerine, birbirlerinin arasındaki mesafeye ne kadar saygı duyduğunu da görürsün.
Bir sürü canlı var üzerimde, belki adını daha önce bir kez bile duymadığınız. Hepsi birbirinden farklı ama ortak bir noktada birleşiyorlar. Hiçbiri kendi yaşadıkları evlerine sizin kadar kötü davranmıyorlar. Ve hepsinin kendi sistemi içerisinde çok özel biricik bir yeri var. Tıpkı her insan türünün her bireyin toplum içerisinde bir yeri olduğu gibi. Kendi biricikliğinizi hatırlamak için çevirin yüzünüzü bana. Ağaçlarıma, toprağıma, kuşlarıma, okyanuslarıma… Bu doğa sizin aynanız! Size ilham verecek ve insanlığınızı hatırlatacak binlerce şey seriyorum önünüze. Çünkü ilham almanıza ve yanımda olmanıza daha da geç olmadan ihtiyacım var. Bulutlar gibi olalım istiyorum. Yumuşacık sarılalım birbirimize, hassas yerlerimize zarar vermeden. Bulutlar gibi yumuşacık dokunalım… Çünkü birbirimize dokunmayı öğrenmemiz için zamanımız daralıyor.
Şimdi biraz gelecekten bahsetmek istiyorum size. Sizden çok çok çok daha yaşlıyım ve çok çok çok daha tecrübeliyim. Bana ihtiyacım olan şeyleri verdiğinizde, bana bu güzel olasılıkları sunduğunuzda var olacak dünyadan ya da tam tersi bana kötü gelen şeyleri yapmaya devam ettikçe var olacak dünyadan bahsetmek istiyorum. Bundan otuz yıl sonrasındaki dünyadan…Olabilecek bu iki olasılığın dünyasından seslenmek istiyorum!
Eğer size nefes ve ilham olan ağaçlarımın gölgesinde dinlenmeyi değil de kesmeyi seçer ve binalar, fabrikalar dikerseniz göremeyeceksiniz bu masmavi gökyüzünü. Bu mavilik grilere bürünecek. Yeni şehirler, yeni evler kurmak için, aslında gerçek evinizden vazgeçiyorsunuz, görmüyor musunuz? Bu gelecek otuz yıl içinde gerçek gücün para olduğuna inanıp, tüm canlıları gözetmeden var ettiğiniz teknolojinizin verdiği hasarı fark etmezseniz, gökyüzü her geçen gün biraz daha grileşecek. Daha fazla üretim yapmaya çalıştığınız o fabrikaların atıklarını denize dökmeye devam ederseniz denizlerde de kaybedeceksiniz o maviyi…
Yok ettiğiniz ben değil sizsiniz,görmüyor musunuz?
Bundan 30 yıl sonra iyi bir olasılıkla yaşamak istiyorsanız sizi şunları yapmaya çağırıyorum!
Biraz konfor alanınızdan çıkmayı deneyin ve kendi kendinize yetebilmeyi öğrenin. Az tüketmeyi öğrenin, emin olun o aldıklarınız olmadan yaşarsınız. İstek ve ihtiyaçlarınızın çok geç olmadan ayrımına varın ve bu doğrultuda yaşayın. Üzerimde hepiminize yer varken bencil ve sorumsuz davranmayı bırakın. Tasarruf kelimesinin gerçek anlamını öğrenin önce. Ama zamandan tasarruf yapayım derken, kendinizi, insanlığınızı unutacak kadar hızlanmayın. Zamandan tasarruf ederken, kendinizi tüketmeyin.
Hiç zaman kaybetmeden, tam da şu an, beni nefessiz bırakan şu fosil yakıtlardan tamamen vazgeçin. Yüzünüzü güneşe dönün!
Bazen de durun, yavaşlayın! Birbirinize kulak verin, yaşam döngüm içinde bir sığınak yaratın kendinize bir bahar akşamı. Tüm canlıları gözeterek yaşadığınızda içinizde de büyüyecek o gücü, şefkati keşfedin.
Hiç el değmemiş kıyılarıma sularıma, ormanlarıma bir ziyarete gidin. Yerleşmek için değil, otel yapmak için değil, yol yapmak için, ınstagrama fotoğraf koymak için değil değil sadece oranının havasını içinize çekmek, koskoca bir “iyi ki” demek ve ilham almak için. Geri dönerken gülümsemenizi bırakın ama çöplerinizi bırakmayın. Bir de gelmişken ağaçlarıma sarılmayı unutmayın. Sanki bir bebek odasında parmaklarınızın üzerinde yürüyormuşçasına yürüyün ormanlarımda. Enerjinin sadece elektrik, nükleer gibi şeyler olmadığını; evrensel ve ruhsal da olduğunu ve insanlar arasında var olabileceğini hatırlayın. O yüzden tekrar sarılın ağaçlara. Asıl enerji topraktan geliyor, güneşten geliyor, sudan geliyor. Bu arada nükleer demişken, onun doğal olduğunu iddia edenler var. Çok da inanmayın! Onu ben yapmadım 🙂 ..
Benim hikayemi herkese anlatacağınızı biliyorum bundan sonrasında. Ama bu hikaye biterken son olarak onlara şunu da söylemeyi unutmayın:
Dayanışma yaşatır!”
Dünyanın Sözcükleri hikayesi yazarları;
Azize Atar, Akifcan Özcan, Billur Bektaş, Didem Ekşioğlu, Emine Özkan, Hatice Sever, Merve Gürbüzkol, Mustafa Erdoğan, Nagihan Demirsu, Nevin Çetin, Nevin Özdemir, Nida Nur Mutlu, Özge Şahin, Sıdıka Uyar, Tuğba Ata Solmaz, Tuğçe Külahçı, Zafer Bozbeyoğlu, Zeynep Türksoy